Eğitimde en önemli bileşenlerden biri içeriktir. İçerik müfredat, öğretmen ve veli söylemlerinden oluşur.Bizdeki içerik tek ve yalın değildir; niyet olarak iki bölüme ayırabiliriz:Resmi ve örtülü(sinsi) içerik olmak üzere.
Resmi içerik, büyük ölçüde bir çeşit konular dizini olan müfredattan oluşur.Bu, doğruyu-yanlışı,güzeli- çirkini ve iyiyi-kötüyü birbirinden ayıran şaşmaz bir yol göstericidir.Bakanlığın üst katlarında, okutulacak konular , bunların süresi ve büyüklüğü ‘’bilenler tarafından’’ belirlenir.Bu belirlemede öğretmen ve öğrencinin yeri yoktur.Hazırlanan ve müfredat adı verilen bu paket ’’ yıllık plana’’ göre, öğretmenlerce öğrenciye aktarılır(tebliğ edilir).Öğrenci de bu bilgileri kuşku duyup sorgulamaksızın benimser(ezberler).
* Oysa,Köy Enstitülerinde olduğu gibi,her okul müfredatını, kendi öğretmen kurullarınca,çevresel gereksinimler göz önüne alınarak, hazırlayıp bakanlık onayından geçirildikten sonra pekala uygulamaya konulabilir.
Acaba resmi mevcut içerik, çocuk ve gençlerin bilgi,beceri,tutum ve davranışlarına ne derece yansımaktadır? Sorulması gereken soru budur.Yansımadığı aşikardır. Çünkü, yansımadığını bu soruyu sorabilen herkes kolayca görebilir. Bu noktada, ortaya resmi içeriğin dolduramadığı bir boşluk çıkar; oluşan bu boşluk, saklı(örtülü) içerikle doldurulur,tutum ve davranışlar bu örtülü içeriğe göre şekillenir.
Mevcut içerikle ilgili yaygın eleştiri ise resmi içeriğin tutum ve davranışlara ne yansıyıp yansımadığı değil, müfredatta akıl,estetik ve ahlaki değerlere ne derece yer verildiğidir.
Örtülü içerik doğrudan bilinç altına hitap eder. Onun için daha etkili ve daha kalıcıdır. Bu içeriğin sınavlar yoluyla ölçülmesi de olanaksızdır.
Örtülü içeriğin(sinsi,sessiz) bize verdiği mesajları şu şekilde sıralayabiliriz:
‘’Biz, öğreneceklerimizin miktarını bilemeyiz. Ayrıca, bir bilgiyi ya da davranışı kendiliğimizden öğrenemeyiz, ancak biri tarafından öğretilebiliriz.Bizim görevimiz, verilen bilgileri olduğu gibi bellemektir(kuşku yok).Verilen bilgiler mutlak doğrular olduğu için doğruluğunu tahkik etmemize , sorgulamamıza gerek yoktur(tebliğ ve biat).’’
Yaşar Kemal, öğretmen anlatıyor,çocuklar ezberliyor. Bu köleleştirme eğitimidir.Köle özgür insan yetiştirmez;kendine benzeyeni yetiştirir, demektedir
Sorgulamasızlığın olduğu yerde bilim ve teknoloji gelişmez.Birey olmaz.Kişisel ve ulusal gelir düşük olur.Teknoloji ithal edilir.Dışalım dışsatımdan fazla olur.Borç alınır.Borç alan emir almak ve ödün vermek durumunda kalır.Teknolojik dil, dilimize egemen olur.
‘’Sınavlarda sorulanlara yanıt vermezsek, başarısızlıkla cezalandırılırız.Merak edip, ve sorgulamadan / anlamadan bellemenin ise hiçbir yaptırımı yoktur.
Dersler yalnız sınıf adı verilen beton kutularda yapılabilir.Örneğin , doğal ortamda ders yapmak son derce risklidir.Çünkü üşüyebilir, ıslanabilir,arı sokabilir,çiçek tozları alerji yapabilir veya yolumuzu kaybedebiliriz.Yaşam dediğin sorunsuz olmalı.Sorun varsa bile sorunların bizleri yönetenlerce çözülmüş olması gerekir. Örneğin,’’kar tatilleri’’ de yerinde bir uygulamadır.Çünkü o da tehlikeler barındıran bir olaydır.Büyükler bizleri düşündükleri için okullar tatil ediliyor.’’
Doğanın doğasında yokluk yoktur.Toprak ile ,su ile ve gökyüzü ile bütünleşen insan, toplumun ve doğanın beklediği ideal insan olur. Nitekim,K.E.’ de doğa ile çocuk iç içe- bütünleşik değil miydi?
Köy Enst. çorak ve sapa yerlerde kurulurdu.Amaç, çocuk ve gençleri daha çok sorunla tanıştırmak ve bu sorunlara çözüm yolları aramaya yöneltmekti.
‘’Ayrıca, bizler güvenilecek kişiler değiliz.Potansiyel suçlularız.Fırsatını bulduğumuz anda çalarız.Böyle olmasaydı, sınavlar sırasında başımızda gözetmen bulunur muydu?
Test sınavlarında,doğru yanıtı, verilen dört veya beş seçenek içinden seçmek durumundayız.Verilenlerin dışında başka bir yanıt düşünmemize gerek yoktur. Test yöntemi sayesinde, soruların yanıtlarını güzel bir yazı ile kompoze etmek gibi yorucu bir işe girişmekten de kurtulmuş oluyoruz. Dünya bir bal çanağı, bize ise onu kaşıklamak düşüyor’’
Hüseyin Yaşar Em. Coğ. Öğrt.(B.A.L.)