“Eğer bir çocuk sürekli eleştirilmişse, Kınama ve ayıplamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse, Kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk alay edilip aşağılanmışsa, Sıkılıp utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse, Kendini suçlamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk hoşgörüyle yetiştirilmişse, Sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk desteklenip yüreklendirilmişse, Kendine güven duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse, Takdir etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse, Adil olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse, İnançlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse, Kendini sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, Mutlu yaşamayı öğrenir."
Dorothy Law Nolte
Hep şuna inanmışımdır: çocuklar ailelerini yansıtan gerçek bir aynadır; bir o kadar da kırılgandırlar. Bizler, ebeveynler olarak onlara neyi yaşatırsak, nasıl bir ortamda büyütürsek onlar da buna uygun bir kişilik yapısı geliştirerek ortama adapte olurlar. Çocukları yargılamak, onları yapamadıklarıyla yüzleştirmek ve bu sorunları sadece onların sorunlarıymış gibi göstermek, birçoğumuzun yaptığı bir davranış şeklidir. Peki, bu davranış tarzı acaba doğru mudur?
Çocuklarımızı fark etmeden nasıl olumsuz etkiliyoruz; gelin hep beraber bakalım. Kısaca Erikson’un psikososyal gelişim dönemlerinden söz etmek istiyorum:
1- Güvene Karşı Güvensizlik (0-1 yaş aralığı): Eğer anne, bebeğinin ihtiyaçlarını sevgi ile zamanında ve düzenli karşılarsa güven duygusu oluşur. Altını zamanında temizler, karnını zamanında doyurur, sık sık kucaklayıp onunla sevgiyle ilgilenirse bebekte “Ben değerliyim, seviliyorum.” duygusunu uyandırır. İhtiyaçları çözülen bebek, hem annesine hem de kendisine güvenir.
2- Özerkliğe Karşı Kuşku ve Utanç (1-3 yaş aralığı): Çocuklar, çevrelerini keşfetmeye başladıkları bu dönemde ihtiyaçlarının ertelenmesine tahammül gösteremezler. Anne-babalar ise çocuğun bazı alışkanlıklar edinmesini ve kuralları öğrenmesini isterler. Bu noktada, çocuk ve anne-baba arasında çatışma başlar. Bu çatışmanın çözümlenme şekli, çocuğun kişiliğini önemli ölçüde etkiler.
3- Girişkenliğe Karşı Suçluluk (3-6 yaş aralığı): Bu dönem, çocuğun merak duygusunun geliştiği dönemdir. Anne-babalar, çocukların merak ve ilgilerini destekleyen, sorgulayan, deneme ve yanılmalara olanak sağlayan bir tutum sergilerlerse çocukta girişimcilik duygusu gelişir. Girişimcilik, insanlarla düzgün iletişim kurabilmeyi, sorumluluk alabilmeyi ve fikirlerini çekinmeden açıklayabilmeyi sağlar. Anne-baba kısıtlayıcı veya denetleyici davranırsa çocukta engellenme ve suçluluk duygusu pekişir.
4- Çalışkanlığa Karşı Aşağılık Duygusu (6-12 yaş aralığı): Bu dönem, çocukların okuma, yazma, matematik vs. becerileri kazandığı dönemdir. Anne-babaya olan bağlılık duygusu öğretmene aktarılır. Öğretmen çocukta olumlu duygu geliştirilebileceği gibi çocuktan beklentisinin yüksek olması ve cezalandırıcı bir yaklaşım benimsemesi durumunda çocukta yeterlilik ve değerlilik duygularının zedelenmesine neden olabilir. Yeteneklerinin ötesinde beklentiler gelişirse veya çabalarına rağmen eleştirilirlerse çocuklarda aşağılık duygusu gelişebilir.
5- Kimliğe Karşı Rol Karışıklığı (12-18 yaş aralığı): Bu dönemde, çevre tarafından onay görme ya da reddedilme önemlidir. Ergen, hayran olduğu kişiye benzemeye çalışır. Uygun özdeşimler sonucunda kendi kimliğini geliştirir. Kimlik oluşumu, bireyin kendi benliğini bulması sonucunda gerçekleşir. Kimliğini bulamayan birey, rol karmaşası içine düşebilir.
Sonuç olarak, çocukların kişilik gelişiminde ve hayatı anlamlandırmalarında anne-babaların ve eğitimcilerin ne denli büyük bir rolü olduğu çok açık.
Anne-baba olmak nedir? Anne-baba olmak özveridir, koşulsuz kabuldür, hoşgörüdür. En önemlisi anne-baba olmak, SEVGİDİR…