Üç bin yıl önce başlayan insanlık tarihinden günümüze kadar olan süreç içerisinde, yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, dolayısıyla birbirine benzer sorumluluklarla yükümlü olmuş kişiler topluluğuna kuşak denilmektedir.Evet tabii ki bu tanım klasik kitap tanımıdır.Ama işin özü de budur.Geçmişten günümüze her sonraki nesil daha gelişmiş, daha ilerlemiştir fakat bu ilerleme döneminde yasayan her kuşak kendinden bir önceki nesli “çağ dışı”, “geri kafalı” ve “tutucu” bulurken, bir sonraki kuşağı ise, sorumsuz ve saygısız olarak değerlendirmiştir.Bu böyle gelmiş,böyle de gitmektedir.
Tabii benim aklıma takılan ilk soru;acaba onlar hiç mi büyüklerinin sözünden çıkmadılar? Kendi kararlarını kendileri vermeyi hiç mi istemediler? “Siz asisisiniz, yeni nesil işte. Büyüklerimiz bize bir bakış attığı zaman…”diye uzayıp giden klişeleşmiş sözler. Günümüz gençliğinin en büyük sorunlarından biri şüphesiz ebeveynlerle anlaşamama, diğer bir adıyla yazımın başından beri bahsettiğim, kuşak çatışmasıdır.
Elbette her anne baba çocuklarını severler, onlar için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Buna rağmen;yeterli olamadıklarını, başa çıkmada zorlandıklarını hissettikleri zamanlar olur. Bazı iletişim hataları farkında olmadan tekrarlanır ve ebeveyn- genç ilişkileri içinden çıkılmaz bir hal alır.
Gençlik dönemi hem fizyolojik, hem de psikolojik gelişimin yaşandığı zor bir dönemdir. Bu dönemde uygulanan hatalı tutumlar, aile içi çatışmalar, gençlerde görülen psikolojik sorunları arttırmaktadır.Yapılan yanlışlardan en önemlisi; anne – babanın aşırı koruyucu tutumlarıdır. Bunlar; aşırı kontrol, müdahelecilik ve çocuktan ;bağımlı, faal ve çalışkan olmasını isteme beklentisidir.
Genç elbette hatalar da yapacaktır.Doğru ebeveyn –genç iletişimi varsa bu hatalardan zarar görmek yerine kazanımla çıkmayı başarabilir.
Tüm bu iletişim mevzularının dışında da sanki eskiden büyüğe daha bir saygı vardı.Nerde bizde bir karış dil,boyun kadar laf söylemek....Ayrıca nedir bu zavallıların yedikleri hamburgerler cipsler... Karın doysun da sağlıklı mı yarayışlı mı umurlarında değil. Biz dolmalarla, su börekleriyle, cacıklarla büyüdük alim Allah.... Ama şimdi nerdeee...
-Atın ölümü arpadan olsun anneciğim, hem sen hamburger yediği için ölen gördün mü?
-Sizin zaman geçti anneciğim, teknolojiye ayak uydurmak lazım...
Duymaya alışık olduğumuz bu karşılıklı atışmaların ve anlaşmazlıkların temelinde “kuşak çatışması” denilen olgu yatıyor. Ve bu olgu da hem gençleri hem de yetişkinleri zora sokan sorunlardan birini oluşturuyor. Her bireyin kendi yaşamış olduğu zamanın sosyo-kültürel çizgisi, teknik imkanları vb. farklılıkları sebebiyle elde ettiği hayat tecrübesi değişiklilik gösteriyor. Bir iki kuşak sonrasında “eski”ye atılan düşünceler, kavramlar, hayat felsefeleri yeni nesil için çatışma sebebi olarak karşımıza çıkabiliyor. Bununla birlikte hayata ve insana dair temel “doğrular” olduğu yerde durmaya devam ediyor.
Genç nesiller, çevre ve şartların hızlı değişimi karşısında kendilerini yenilemede ve uyum sağlamada bir kuşak öncekilere oranla daha hızlılar. Mesela yeni geliştirilen bir elektrikli araba üretimini duyan bir yetişkin bunu garipseyebilir, uygulanabileceğinden kaygı duyar ya da kendisi kullanmak istemeyebilir. Ama aynı haberi genç bir delikanlı büyük bir sevinçle ve heyecanla karşılayabilir, hatta hemen o arabadan bir tane de kendisine alınmasını ister.
İşte o anda çatışma başlar. Ve belki de istenmeyen noktalara kadar gidebilir. Gençler yeni fikirlere ve gelişmelere yetişkinlerden daha açık, daha yatkınlar. Aynı zamanda fiziksel ve zihinsel güçlerinin doruk noktasında olduklarından bireysel ve toplumsal projeleri hayata geçirmede daha dinamik, daha tesirli olacaklardır. Hal böyleyken her ne kadar zaafları da olsa genç kuşağın iyi bir destek ve itici güçle insanlığı istenen seviyeye taşıyacakları görünen bir gerçektir. O halde gençlik de büyüklerinin fikir ve tecrübelerinden faydalanmayı göz ardı etmemelidir.
Ancak bana kalırsa meselenin bir de şu yönü var: Evet, büyükler gence baskı yapmamalı, kendini ifade etme özgürlüğü vermeli ama genç de bu rahatlık içerisinde saygı ve edep sınırlarını aşarak çatışmaya sebebiyet vermemelidir.En azından benim kişisel görüşüm budur.... Gençliğin kimlik edinme dönemi olduğu bu bol çatışmalı ergenlik dönemi gayet fırtınalıdır, gergindir, otoriteye isyan dönemidir. Bizzat yaşadım,test ettim,sizinle paylaşıyorum....Aynı zamanda bilmenizi isterim ki bu çılgın genci kınamadan fazla eleştirel olmadan kendi yanıma çekmeye,uyuma davet etmeye çalıştığım zor bir dönemdeyim.O ne denli fırtınalar mevsiminde de olsa unutmayalım ki;mevsimler gelir geçer,yıllar geçer.....Herşey süt liman olur,dengeler oturur,isyan dönemi gerileme dönemine bırakır ergeç yerini....
Sevgili genç kuşak,ergen kuşak ve gençler, nesil sizin ,gelecek sizin...Yıpratmamanız ve yıpranmamanız dileklerimle,sağlıcakla ve hoş kalın....